“Afrika rekabet alanı değil, işbirliği ortamı olmalı”
UNDP Afrika Direktörü Ahunna Eziakonwa, kıtanın önümüzdeki on yıllarda küresel denklemin merkezinde yer alacağını belirterek, “Afrika’nın sunabileceği çok şey var, özellikle de demografik yapısıyla,” dedi. Kıtanın genç nüfusuna dikkat çeken Eziakonwa, “Afrika, önümüzdeki yüzyılda dünya nüfusunun dörtte birini oluşturacak. Bu, yaşlanan bir nüfusa sahip Avrupa için büyük bir avantaj. Genç ve dinamik iş gücü, inovasyon ve büyüme için kritik önemde,” ifadelerini kullandı.
KÜRESEL KAYNAKLARDA AFRİKA’NIN AĞIRLIĞI ARTIYOR
Eziakonwa, Afrika’nın öneminin sadece insan gücüyle sınırlı olmadığını, kritik madenler açısından da Avrupa için vazgeçilmez bir partner olduğunu vurguladı. “Ukrayna’daki savaş sonrası Avrupa küresel tedarik zincirlerini yeniden yapılandırırken, Afrika’nın yeraltı kaynakları daha da kıymetli hale geldi,” dedi. Avrupa-Afrika ilişkilerinin doğasında bir dönüşüm yaşandığını belirten Eziakonwa, geleneksel yardım modelinin yerine daha eşitlikçi ve karşılıklı çıkar odaklı bir ortaklık kurulması gerektiğini söyledi. “Avrupa hâlâ Afrika’nın en büyük finansal destekçilerinden biri. Ancak artık sadece mali yardım sağlayan bir aktör olmak yetmez. Bu ilişkinin daha derin, daha stratejik bir boyuta taşınması gerekiyor,” dedi.
KÜRESEL REKABETİN ORTASINDA SIKIŞAN KITA
Afrika’nın giderek daha fazla küresel güç rekabetinin sahası haline geldiğine dikkat çeken Eziakonwa, Çin ve Rusya gibi aktörlerin artan etkisini de değerlendirdi. “Çin ekonomik olarak Afrika’daki etkisini artırıyor. Rusya ise özellikle Orta Afrika Cumhuriyeti gibi bölgelerde siyasi ve askeri nüfuz kurma çabasında. Bu aktörlerin rekabeti, Afrika’nın ortaklıklardan tam anlamıyla faydalanmasını zorlaştırıyor,” dedi. Eziakonwa, kıtanın sorunlarının veya potansiyelinin tek bir ülke ya da blokla çözülemeyeceğini belirterek şu uyarıda bulundu: “Afrika’nın Çin’den aldığı destek değerli olabilir ama bu tek başına yeterli değil. Aynı durum Avrupa için de geçerli. Gerçek ilerleme, rekabet değil tamamlayıcı stratejilerle mümkündür.”
Türk öğrenciler Arapçayı Tunus’ta öğreniyor
Türkiye’den Tunus’a dil eğitimi için almak için giden imam hatip lisesi öğrencileri Burgiba Dil Enstitüsünde Arapça eğitimi almaya başladı. Tunus’tun başkentı Tunus’ta bulunan Enstitüde, 100 saatlik hızlandırılmış Arapça kursunda, Konya Tahir Büyükkörükçü, Başakşehir Akif İnan, Beyoğlu Anadolu İmam Hatip Liseleri ve Fatih Sultan Mehmet Uluslararası Anadolu İmam Hatip Lisesinden 60’ın üzerinde öğrenci eğitimlerine başladı.
HEM KÜLTÜRÜ TANIYORLAR HEM ARAPÇA ÖĞRENİYORLAR
Haftanın beş günü sabah 08:00 ile 13:00 arası ders alan öğrenciler, düzenlenen gezi programlarıyla da sahada dil eğitimlerini uygulama fırsatı buluyor.
Türkiye’nin Tunus Eğitim Müşaviri Emin Soysaç, dil eğitimi için Tunus’a gelen lise öğrencilerine dair AA muhabirine yaptığı açıklamada:
“İstanbul’dan ve Konya’dan, Arapça eğitimi için Tunus’a gelen öğrencilerimiz için Büyükelçimiz Ahmet Misbah Demircan büyük gayretler sarf etti. Kendisi de üniversite yıllarında Burgiba Enstitüsünde Arapça eğitimi aldığı için burayı iyi biliyor. Burgiba Dil Enstitüsü onlarca yıldır eğitim veren köklü bir kurum. Burada farklı yaşlarda ve farklı milletlerden öğrencilerin olması dolayısıyla bir birleriyle iletişime geçmek için Arapçayı kullanmak zorundalar. Enstitünün en önemli özelliği bu, çünkü bu şekilde öğrenciler derslerde öğrendiklerini hemen aynı yerde pratik yapma şansı buluyorlar.” sözlerine yer verdi.
TUNUSLULAR TÜRK HALKINA BÜYÜK BİR SEMPATİ BESLİYOR
Tunusluların Türklere karşı sempati duyduğunu belirten Soysaç, sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“300 yıllık tarihi birlikteliğimizden dolayı Türkiye ile Tunus’un kültürleri bir birine benzemekte. Ayrıca Tunus’ta Türk dizilerinden dolayı Türkçeyi öğrenen ya da Türkiye’yi yakından tanıyan binlerce Tunuslu var. Bu yüzden Tunus’ta, Türklere karşı sempati ve Türkiye’ye yakın bir alaka var. Öğrencilerimizin burada herhangi bir zorlukla karşılaşmadan güzel bir şekilde eğitimlerini tamamlayacaklarına inanıyorum.”
DİL ÖĞRENİMİ İÇİN YERİNDE PRATİK YAPMAK ŞART
Tunus’ta Arapça dil eğitimi almaktan dolayı çok mutlu olduğunu belirten imam hatip lisesi öğrencisi Melih Genç:
“Akif İnan Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde 11. sınıfa geçtim. Burada arkadaşlarımla beraber Burgiba Dil Enstitüsünde Arapça öğrenimi görüyoruz. Kaldığımız yurt çok güzel ve okulumuza yürüme mesafesinde. Ders bittikten sonra beraberimizdeki refakatçi hocalarımız ve Tunuslu rehberlerimiz ile beraber şehri geziyoruz. Bu şekilde hem halkla bir araya gelerek sohbet ediyoruz, bu da tabi Arapça gelişimini katkı sağlıyor. Yani bir dil öğrenmek için konuşma çok önemli, Tunus’ta bu fırsatı yakaladık. Yurtta, okulda ve sahada, yaptığımız sohbetler ile öğrendiğimiz Arapça kelimeleri tekrarlıyoruz.” dedi.
FARKLI ÜLKELERDEN GELEN ÖĞRENCİLERLE KARMA SINIFLARDA EĞİTİM FIRSATI
İstanbul’dan gelen öğrencilerden Cuma Boyraz da, Tunus’ta beklediğinden daha güzel bir ortamla karşılaştığını, kaldıkları yurtların ve Arapça eğitimi aldıkları okulun çok iyi olduğunu söyledi. Özellikle dedesine Arapça eğitimine verdiği destekten dolayı teşekkür etmek istediğini belirten Boyraz:
“Aileme, öğretmenlerime ve burada bize destek olan Türk kurumlarına teşekkür ediyorum. Burgiba Dil Enstitüsündeki sınıflarımız karışık, her ülkeden ve her dinden insan var. Türk olarak farklı dillerden eğitim aldığımız sınıf arkadaşlarımızla anlaşmak için Arapça konuşmak zorundayız. Bu da bizim pratik yapma şansımızı arttırıyor. Tunus, bir çok açıdan Türkiye’ye benziyor, herhangi bir zorlukla karşılaşmadık.” dedi.
Burgiba Dil Enstitüsü, 1962 yılında cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kuruldu. Tunus El-Manar Üniversitesi’ne bağlı olan bu enstitü, Yüksek Öğrenim ve Araştırma Bakanlığı tarafından denetleniyor. Enstitü, yıl boyunca 15 yaş üstü Tunuslu ve yabancılara dil eğitimi veriyor. Enstitüde, Arapçanın yanı sıra, aralarında Türkçe, İngilizce, Fransızca ve İtalyanca olmak üzere 10’un üzerinde dilde kurslar düzenleniyor.
Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde kolera alarmı
Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde yılın ilk başından bu yana etkisini artıran kolera salgınında 750 kişi hayatını kaybetti. Binlerce Kongolu salgınla mücadele ediyor. Yetkililer ve uluslararası kuruluşlar son durumun “ alarm ” seviyesinde olduğunu belirtiyor.
Sağlık yetkililerinin verdiği bilgiye göre, 1 Ocak–29 Haziran 2025 tarihleri arasında ülkede toplam 33 bin 864 kolera vakası tespit edildi, bu vakaların 757’si ölümle sonuçlandı. Salgın, ülkenin 26 ilinden 14’ünü etkileyerek 135 bölgeye yayıldı.
SALGININ BÜYÜME SEBEBİ: ÇATIŞMA VE YETERSİZ ALTYAPI
Kolera salgınının en yoğun yaşandığı bölgeler arasında Tanganyika, Haut-Katanga, Sud-Kivu, Maniema ve Tshopo şehirleri öne çıkıyor. Bu bölgelerde süregelen silahlı çatışmalar, insanların yerinden edilmesine ve su altyapısının çökmesine neden olurken, hijyen koşullarının da ciddi şekilde bozulduğu bildiriliyor.
Uluslararası Kurtarma Komitesi (IRC), özellikle doğu bölgelerinde vaka sayısının hızla arttığını ve birçok sağlık tesisinin temel ekipmanlardan yoksun olduğunu açıkladı. Şiddetli yağışların neden olduğu seller de salgının yayılmasını hızlandırıyor.
BÖLGEYE YÖNELİK YARDIM SEFERBERLİĞİ BAŞLATILDI
Salgına karşı Dünya Sağlık Örgütü (WHO), ülke genelinde hızlı müdahale ekipleri kurdu ve etkilenen bölgelere tıbbi malzeme sevkiyatı yaptı. BM’ye bağlı Merkez Acil Müdahale Fonu (CERF) ise Mayıs ayında acil müdahale amacıyla 750 bin dolarlık destek sağladı.
Ayrıca, bölgeye gönderilen temiz su kitleri ve klor tabletleriyle salgının yayılmasının önüne geçilmeye çalışılıyor. Fakat uzmanlar, çatışmaların devam ettiği ve altyapının çöktüğü bölgelerde daha fazla müdahaleye ihtiyaç olduğunu belirtiyor.
“GÖRMEZDEN GELİNEN BİR KRİZ”
Afrika genelinde 2024-2025 döneminde kolera vakalarında ciddi artış yaşandı, uzmanlar Kongo’daki durumun, sağlık sisteminin çökme noktasında olduğunu söylüyor. Özellikle kırsal bölgelerde yaşayan halkın temiz suya erişememesi ve sağlık merkezlerinin yetersizliği, krizi daha da vahim bir duruma sokuyor.
Salgının önümüzdeki aylarda kontrol altına alınabilmesi için uluslararası iş birliğinin arttırılması, temiz su altyapısının iyileştirilmesi ve bölgedeki çatışmanın hafifletilmesi gerektiğinin altı çiziliyor.
Kenya protestolarında can kaybı 31’e yükseldi
Kenya Ulusal İnsan Hakları Komisyonu (KNCHR), 7 Temmuz’daki kitlesel protestolarda ölü sayısının 31’e çıktığını duyurdu. Bu, bu yılın başından bu yana süren gösterilerde kaydedilen en yüksek günlük can kaybı oldu. Gösteriler, Başkan William Ruto’nun görevden ayrılması, ekonomik reformların hayata geçirilmesi ve güvenlik güçlerinin aşırı şiddetine son verilmesi talepleriyle düzenleniyor.
YÜZLERCE GÖZALTI, ONLARCA YARALI
KNCHR’nin yayımladığı son rapora göre protestolarda 107 kişi yaralandı, 532 kişi gözaltına alındı ve 2 kişi zorla kaybedildi. Raporda ayrıca, gösteriler sırasında çok sayıda mülkün zarar gördüğü belirtildi ancak maddi hasarın boyutu henüz net değil.Komisyon Başkan Yardımcısı Raymond Nyeris yaptığı açıklamada, “Tüm tarafları kapsayan insan hakları ihlallerini kınıyor ve hem güvenlik güçlerinden hem sivillerden hem de ilgili diğer tüm taraflardan hesap vermelerini bekliyoruz” dedi.
Gösteriler, Kenya’da 1990’daki tarihi Saba Saba halk hareketinin yıl dönümüne denk gelecek şekilde organize edildi. Nairobi, Kisumu, Mombasa, Eldoret ve Nakuru gibi kentlerde sokağa çıkan binlerce kişi zaman zaman polisle karşı karşıya geldi. Bazı bölgelerde barışçıl geçen protestolar, diğer yerlerde güvenlik güçlerinin gerçek mermi kullanması, orantısız güç uygulaması ve keyfi gözaltılarla gölgelendi. Olaylara tanıklık eden sağlık çalışanları ve insan hakları gözlemcileri ölü ve yaralı sayısının açıklanandan fazla olabileceğini belirtti.
SİYASİ ÇATLAKLAR BELİRGİNLEŞİYOR
Gösterilerin yankıları siyasette de hissediliyor. Eski Kamu Hizmetleri Bakanı ve eski Ticaret Bakanı Moses Kuria, Cumhurbaşkanı Ruto’nun kıdemli ekonomik danışmanlığı görevinden istifa ettiğini duyurdu. Her ne kadar istifasını doğrudan protestolara bağlamasa da Kuria, son dönemde gençlerin barışçıl tutumunu övmüş, aynı zamanda “siyasi fırsatçılar ve yağmacıların ikinci dalgası” uyarısında bulunmuştu.
Afrika, dijital göçebelerin gözdesi olma yolunda ilerliyor
Özellikle pandemiden sonraki dönemde uzaktan çalışma bir trend haline geldi.
Bu durum Afrika’da hem hâlihazırda çalışan insanların işlerini kolaylaştı hem de Afrikalıların küresel iş düzeninde daha önemli bir konumda olmalarını sağladı.
Eskiden niş bir kavram olan dijital göçebelik, son beş senede küresel bir trende dönüştü.
DİJİTAL GÖÇEBELİK NEDİR VE KİMLERİ KAPSAR?
Sadece bilgisayar ve internet bağlantısıyla dünyanın herhangi bir yerinden çalışan kişilere dijital göçebe deniyor.
Nomads.com’un verilerine göre dünyada 80 milyondan fazla dijital göçebe bulunuyor. Bu dijital göçebeler yılda ortalama 124.000 dolar kazanırken, bulundukları ülkelerde aylık 1.000 ila 3.000 dolar arasında harcama yapıyorlar.
POPÜLER MESLEKLER VE DİJİTAL GÖÇEBELERİN PROFİLİ
Bu göçebelerin yalnızca %12’si Afrikalılardan oluşuyor. Genellikle bu göçebelerin çoğunluğu erkek ve 30-40 yaş aralığında.
En çok tercih ettikleri meslekler arasında yazılım geliştirme, web geliştirme, girişimcilik ve pazarlama gibi alanlar yer alıyor.
AFRİKALILAR İÇİN YENİ FIRSATLAR
Afrika, uzaktan çalışan kişiler için giderek daha cazip bir yer haline gelmeye başladı.
Özellikle Cape Town, Johannesburg, Marakeş, Akra, Dakar, Abuja, Luanda, Libreville ve Cotonou gibi şehirlerde bu çalışanlara uygun istihdam alanları ve yaşam imkânları sunuluyor.
Sadece yabancılar değil, Afrikalı birçok yetenekli kişi de bu şehirlerdeki bu çalışma imkânlarından yararlanabiliyor.
Afrika, küresel dijital göçebelerin sadece %2’sini bile çekebilirse, yıllık 20 milyar dolara yakın bir kazanç elde edebilir.
AFRİKA ÜLKELERİNDEN DİJİTAL GÖÇEBE VİZESİ HAMLESİ
Bu fırsatın farkına varan bazı Afrika ülkeleri, dijital göçebeler için özel fırsatlar sunmaya başladı.
Örnek vermek gerekirse; 2020’de Mauritius, bir yıl geçerli ve ücretsiz olan Premium Vizesi’ni başlattı.
Aynı yıl, Cape Verde de benzer bir vize uygulamasını hayata geçirdi. Ayrıca 2024 yılında Güney Afrika, üç yıla kadar geçerli dijital göçebe vizesini başlattı.
KARŞILAŞILAN ZORLUKLAR
Bu yeni trend her ne kadar Afrika için olumlu bir gelişme gibi görünse de, 5G erişiminin sınırlı olması, internet maliyetlerinin yüksekliği ve bazı bölgelerdeki güvenlik endişeleri gibi problemler, dijital göçebeliğin tam anlamıyla gelişmesinin önünde önemli engeller oluşturuyor.
Senegal’in Pembe Gölü rengine yeniden kavuştu
Senegal’in başkenti Dakar’a 35 kilometre mesafede bulunan ve Volofçada “Retba” adıyla bilinen Pembe Göl, yaklaşık üç yıl sonra tekrar pembe rengine kavuştu. Aşırı yağışlar nedeniyle rengini yitiren göl, fazla suyun tahliyesiyle eski görünümüne yeniden kavuştu. Dünyanın en tuzlu gölleri arasında yer alan Retba, barındırdığı “Dunaliella salina” adlı mikroskobik alg sayesinde doğal olarak pembe renge bürünüyor. Ancak 2022’deki yoğun yağışlar, göldeki tuzluluk oranını düşürmüş ve alglerin kırmızı pigment üretmesini engelleyerek gölün rengini yeşile çevirmişti.
TURİZM VE TUZ ÜRETİMİ YENİDEN CANLANABİLİR
Senegal’in simgelerinden biri olan Pembe Göl, sadece doğal güzelliğiyle değil aynı zamanda ekonomik değeriyle de dikkat çekiyor. Yılda yaklaşık 60 bin ton tuz çıkarılan gölde 3 bine yakın kişi geçimini bu faaliyetten sağlıyor. Göl, uzun yıllar Paris-Dakar Rallisi’nin de bitiş noktası olmuş, Senegal turizmi için ikonik bir durak haline gelmişti. Ancak gölün pembe rengini kaybetmesi hem ziyaretçi sayısını azaltmış hem de tuz üretiminde verimliliği düşürmüştü.
RENK DEĞİŞİMİNİN SIRRI: TUZU SEVEN YEŞİL ALG
Pembe Göl’ün benzersiz renginin ardındaki sır, “halofilik” (tuz seven) Dunaliella salina isimli yeşil alg. Bu alg, yüksek tuzluluk koşullarına adapte olabilmek için kırmızı pigmentler üretir. Göldeki tuz oranı azaldığında ise pigment üretimi durur ve göl yeşile döner. Litre başına yaklaşık 400 gram tuz barındıran gölde, su seviyesinin 3 metreden 6 metreye yükselmesi alglerin pembeleşmesini engellemişti. Ancak gölde biriken fazla suyun başka bir havzaya tahliye edilmesiyle birlikte tuz yoğunluğu yeniden artış gösterdi.
2022 yılında Dakar ve çevresindeki aşırı yağışlar sonucunda Pembe Göl, doğrudan tahliye noktası olarak kullanılmış, sel sularıyla dolmuştu. Bu durum hem çevresel hem ekonomik zarar yaratmıştı. UNESCO Dünya Mirası aday listesinde yer alan gölün doğal görünümüne tekrar kavuşması, bölgede umutları yeniden yeşertti.
Gana ekonomik krizi geride bırakıyor
Uluslararası Para Fonu (IMF), Gana’nın ekonomik reformlar ve borç yapılandırma sürecinde kaydettiği ilerlemeyi memnuniyetle karşıladı. Pazartesi günü yapılan açıklamada, ülkenin genişletilmiş kredi düzenlemesi (ECF) kapsamında dördüncü gözden geçirmenin başarıyla tamamlandığı duyuruldu. Bu gelişme, IMF’nin 3 milyar dolarlık kurtarma paketi kapsamında 370 milyon dolarlık yeni bir kredi diliminin serbest bırakılmasına olanak sağladı.
MAHAMA’DAN EKONOMİYİ “SIFIRLAMA” SÖZÜ
Ocak ayında göreve gelen Cumhurbaşkanı John Mahama, Aralık seçimlerindeki ezici zaferinin ardından Gana’yı “sıfırlama” ve ekonomiyi yeniden canlandırma sözü vermişti. Altın ve kakao açısından zengin olan ülke, son yılların en derin ekonomik krizlerinden birini yaşamıştı. Mahama, IMF ile yapılan 3 milyar dolarlık anlaşmanın bazı bölümlerinin de yeniden müzakere edileceğini açıklamıştı.
IMF açıklamasında, “Yeni yönetim, program hedeflerini güvence altına almak ve yapısal reform gündemini rayında tutmak için kararlı adımlar attı,” ifadelerine yer verildi. IMF Başkan Yardımcısı Bo Li, 2024 sonunda yaşanan politika sapmaları ve reform gecikmelerine rağmen yeni yönetimin “programın rotasını korumak için cesur düzeltici adımlar attığını” belirtti. Gana Maliye Bakanlığı da IMF onayını “ekonomik toparlanma yolunda kritik bir eşik” olarak nitelendirdi. Yapılan açıklamada, “Bu tarihi onay, Gana’nın mali disipline ve stratejik ekonomik dönüşüme olan sarsılmaz bağlılığını teyit ediyor. Bugün, Gana’nın toparlanma yolculuğunda ileriye atılmış bir başka kararlı adımdır.” denildi.
Afrika kakao üretiminde zirve olmaya devam ediyor
Fildişi Sahili, Gana, Nijerya ve Kamerun gibi Batı Afrika ülkeleri, bugün dünya kakao arzının yüzde 70’inden fazlasını karşılıyor. Özellikle Asya, Orta Doğu, Avrupa ve Kuzey Amerika’da çikolataya olan iştah büyürken, bu Afrika ülkeleri gıda ve çikolata endüstrisinin geleceğini belirleyen temel oyuncular hâline geldi. Kakaoya yönelik talep yalnızca geleneksel pazarlarla sınırlı kalmıyor. Çin ve Hindistan gibi gelişen ekonomilerde de tüketim hızla artıyor. Bu durum, Afrikalı üreticilere hem yeni fırsatlar hem de daha fazla kalite ve sürdürülebilirlik baskısı getiriyor.
AFRİKA KAKAOSUNU ÖNE ÇIKARAN FAKTÖRLER
Afrika’nın kakaosunun küresel pazarda bu kadar talep görmesinin arkasında birkaç temel neden bulunuyor:
Ayırt Edici Tat Profili: Özellikle Fildişi Sahili ve Gana’dan çıkan kakao, güçlü ve derin aromasıyla hem kitlesel hem lüks çikolata üreticileri için vazgeçilmez.
Üretim Ölçeği: Yıl boyunca süren büyük ölçekli üretim kapasitesi, bu bölgeleri istikrarlı tedarikçiler hâline getiriyor.
Etik ve Sürdürülebilir Üretim: Uluslararası adil ticaret, izlenebilirlik ve çevresel standartlara uyum, Afrika kakaosunu daha değerli kılıyor.
Kalite Güvencesi: Gana gibi ülkeler, sıkı kalite kontrol sistemleriyle küresel kalite standartlarını koruyor.
AVRUPA, AFRİKA KAKAOSUNA BAĞIMLI
Avrupa’daki çok uluslu çikolata üreticileri, özellikle Belçika, Almanya, Fransa ve İsviçre merkezli şirketler, Afrika’dan gelen kakaoya büyük ölçüde bağımlı. Kakao yağı, ezmesi ve tozu yalnızca gıda sektöründe değil; kozmetik, ilaç ve içecek sektörlerinde de yaygın olarak kullanılıyor. Avrupa Birliği’nin ormansızlaşma ve tedarik zinciri şeffaflığına yönelik düzenlemeleri, Afrikalı üreticileri daha sıkı çevresel önlemler almaya zorluyor. Bu ise hem ihracat kapasitelerini artırıyor hem de Afrika kakaosunu daha sorumlu bir ürün hâline getiriyor.
Afrika hükümetleri ve yerel girişimciler, kakaoyu yalnızca ihraç etmekle yetinmeyip yerel olarak işlemek için yatırımlar yapıyor. Kakao yağı, tozu ve hatta çikolata üretimiyle elde edilen katma değer, hem gelirleri artırıyor hem de yerel istihdam sağlıyor. Kakao sektörü, tarımdan lojistiğe kadar milyonlarca kişiye iş imkânı sunuyor. Özellikle Fildişi Sahili ve Gana’da kakao ihracatı, ekonominin temel dayanaklarından biri.
LOJİSTİK DESTEK STRATEJİK ÖNEMDE
Kakaonun küresel pazarlara ulaşmasında lojistik altyapı belirleyici rol oynuyor. Yerel depolama alanları, çiftçi kooperatifleriyle koordinasyon ve küresel nakliye devlerinin destekleri sayesinde istikrar sağlanıyor. Maersk gibi firmalar, Afrika’dan dünyaya ulaşan kakao akışını güçlendiren uçtan uca çözümler sunuyor. Artan küresel talep, Afrika kakaosunu yalnızca bir ürün değil, stratejik bir kaynak hâline getiriyor. Değer katma odaklı yatırımlar, etik üretim anlayışı ve gelişmiş lojistik çözümlerle Afrika, çikolatanın geleceğinde kilit bir oyuncu olmayı sürdürecek hem tat hem de ekonomik fırsat açısından.
Burkina Faso’lu Müslüman STK’lar şiddete karşı birleşti
Burkina Faso İslami Dernekler Federasyonu (FAIB), Pazartesi günü hükümete, İslam adına yapılan yanlış yönlendirmelere karşı hazırladığı “alternatif söylem” rehberini sundu. Rehber, terör örgütlerinin dine dayandırdığı söylemlerin temelsizliğini ortaya koymayı hedefliyor. Rehber, İçişleri Bakanı Emile Zerbo, Güvenlik Bakanı Mahamoudou Sana ve İletişim Bakanı Pindgwendé Gilbert Ouédraogo’dan oluşan bir hükümet heyetine teslim edildi.
“TERÖRİSTLERİN SÖYLEMLERİ İSLAM’I YANSITMIYOR”
FAIB sözcüsü İmam Boubacar Yugo, düzenlenen basın toplantısında, rehberin Kuran ayetleri ve hadislerle zenginleştirildiğini belirtti. “Bu kişilerin İslam adına yaptığı şeyler, İslam değildir. Belki de yollarını kaybettiler. Şiddetlerinin dini hiçbir temeli yoktur,” dedi. Yugo, rehberin öncelikle ülkenin kalkınmasını önemseyen samimi Müslümanlara hitap ettiğini, nefret, ayrımcılık ve şiddet içeren hiçbir çağrıya kulak verilmemesi gerektiğini vurguladı. İmam Yugo, terör gruplarına seslenerek, “Kardeşlerimizi yanlış yoldan dönmeye çağırıyoruz. İslam şiddeti değil, barışı ve toplumsal dayanışmayı teşvik eder,” ifadelerini kullandı. Ayrıca Kuran’dan, “Kim bir cana kıyarsa, tüm insanlığı öldürmüş gibidir,” ayetini hatırlatarak, şiddetin İslam’da yerinin olmadığını vurguladı.
TOPLUMSAL UYUMA DESTEK ÇAĞRISI
Sosyal medyada yayılan nefret söylemlerine karşı dikkatli olunması gerektiğini belirten Yugo, “Bu söylemler İslami değildir, yapıcı da değildir. Zaten yeterince acı çektik. Yeni yaralar açmayalım. Allah’tan ülkemize barış ve kardeşlik vermesini diliyoruz,” dedi. FAIB, Burkina Faso’da terör söylemine ve nefret mesajlarına karşı halkı bilinçlendirme faaliyetlerine kararlılıkla devam edeceğini bildirdi. 2015’ten bu yana terör saldırılarıyla mücadele eden Burkina Faso’da, hükümet güvenliği sağlamak için çeşitli adımlar atıyor. Bu çabalar kapsamında dini kurumların da sorumluluk alması, terörle mücadelenin sosyal boyutunun güçlendirilmesi açısından önemli bir gelişme olarak değerlendiriliyor.
Afrika’nın hikayeleri yazılmalı, yayınlanmalı ve okunmalı
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), Afrika kıtasının kitap endüstrisini ilk kez kapsamlı şekilde resmeden bir rapor yayımladı. Rapora göre, gerekli reformların hayata geçirilmesiyle Afrika’da yayıncılık sektörü 18,5 milyar ABD doları gelir potansiyeline sahip.
UNESCO Genel Direktörü Audrey Azoulay, rapora ilişkin yaptığı açıklamada, “Afrika’nın büyük yazarlarının ve yeteneklerinin ardından kıta, yazılı kültür alanında ilerlemek için yatırımlara ihtiyaç duyuyor,” ifadelerini kullandı. Raporda, kitap ve okuma kültürünü güçlendirmek için kamu politikalarının geliştirilmesi gerektiği vurgulanıyor.
“Afrika Kitap Endüstrisi: Eğilimler, Zorluklar ve Büyüme Fırsatları” başlıklı rapor, Afrika’nın istihdam yaratan ve kârlı bir sektör oluşturmak için tüm gerekli imkânlara sahip olduğunu ortaya koyuyor.
YENİ EDEBİ YETENEKLER VE BÜYÜYEN PAZARLAR
Afrikalı yazarlar küresel ölçekte giderek daha fazla takdir görüyor. 2021 yılında, Nobel Edebiyat Ödülü Tanzanya’dan Abdulrazak Gurnah’a, Goncourt Ödülü Senegal’den Mohamed Mbougar Sarr’a, Booker Ödülü ise Güney Afrika’dan Damon Galgut’a verildi.
Her 116.000 kişiye yalnızca bir kitabevi, her 189.000 kişiye ise bir halk kütüphanesinin düştüğü kıtada, dijital platformlar kitaplara erişimi artırıyor. Snapplify ve Akoobooks gibi platformlar, e-kitap, sesli kitap ve çevrimiçi satış olanakları sunarak coğrafi ve altyapı engellerini aşıyor.
KİTAP FESTİVALİ KÜLTÜRÜ
Afrika’da yılda 270’ten fazla kitap fuarı ve edebiyat festivali düzenleniyor. 200’den fazla meslek kuruluşu tarafından desteklenen bu etkinlikler, kültürel açıdan önemli olduğu kadar sektörün gelişimi için de hayati bir rol oynuyor.
UNESCO, bu alandaki birçok girişimi destekliyor. 2017’de Gine’nin başkenti Conakry, 2023’te Gana’nın başkenti Accra ve 2026 için Fas’ın başkenti Rabat, Dünya Kitap Başkenti seçildi. Ayrıca UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağı’na dahil edilen edebiyat şehirleri sayesinde yerel yayıncılık güçleniyor, okuma kampanyaları yaygınlaşıyor.
AFRİKA’NIN POTANSİYELİ NASIL DAHA VERİMLİ KULLANILABİLİR?
Afrika, küresel yayın gelirlerinin sadece %5,4’ünü oluşturuyor. 2023 yılında yaklaşık 597 milyon dolarlık kitap ithal eden kıta, sadece 81 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirebildi. 54 Afrika ülkesinin %90’ında telif hakkı ve yasal saklama dışında sektöre özel bir mevzuat bulunmuyor.
Ancak sektörün özellikle eğitim yayıncılığı alanında, yani küresel yayın pazarının yaklaşık %70’ini oluşturan alanda büyük ekonomik fırsatlar sunduğu ifade ediliyor.
UNESCO’NUN ÖNERDİĞİ 3 STRATEJİK ADIM:
Yasal ve kurumsal yapının güçlendirilmesi:
- Kitap endüstrisine özel yasaların çıkarılması
- Telif hakkı yasalarının güncellenmesi
- Ulusal kitap geliştirme kurulları ve yerel ISBN ajanslarının kurulması
Yerel pazarın güçlendirilmesi:
- Yayıncılık sektörünün sanayi politikalarına entegre edilmesi
- Finansal destek mekanizmalarının genişletilmesi
- Ders kitabı alımlarında yerel yayıncı ve içeriklerin önceliklendirilmesi
- İhracat teşviklerinin artırılması ve doğrudan yabancı yatırımın düzenlenmesi
Okuyucu kitlesinin ve erişimin genişletilmesi:
- Halk kütüphanelerine yatırım
- Dijital yayıncılığın desteklenmesi
- Ulusal okuma kampanyalarının başlatılması
- Okuma alışkanlıklarına dair düzenli veri toplanması
Maske arkasındaki hikâye: Afrika’nın maskeleri ve anlamları
Batı Afrika kültürlerinde maske kullanımı, yüzü gizlemekten çok, kimliği dönüştürmekle ilgilidir. Geleneksel inanca göre, bir maske takıldığında kişi artık sadece kendisi değildir; atalarının ruhunu, doğanın enerjisini ya da bir tanrının iradesini temsil eder. Özellikle Mali, Burkina Faso, Fildişi Sahili, Nijerya ve Gana gibi ülkelerde, maskeler doğumdan ölüme, hasat bayramlarından savaş anılarına kadar birçok törende merkezi rol oynar. Maskeyi takan kişi, törenin ruhani aktarıcısı, toplumun hafızası ve gelecek nesillere mesaj ileten temsilcisi olur.
HER DESEN BİR DUA, HER ŞEKİL BİR HİKÂYE
Batı Afrika’daki maskeler, bölgelere ve etnik gruplara göre farklılık gösterir. Dogon halkının maskeleri, uzun geometrik formları ve çok katmanlı anlamlarıyla dikkat çekerken; Baule toplumu maskelerinde daha zarif ve simetrik detaylar öne çıkar. Bazı maskeler, yalnızca seçilmiş rahipler veya dansçılar tarafından takılabilir ve kutsal sayılır. Maskelerin üzerindeki çizgiler, renkler ve şekiller rastgele değildir. Örneğin:
- Siyah, ölümsüzlük ve bilgeliği simgelerken;
- Beyaz, barışı ve atalarla bağlantıyı temsil eder;
- Kırmızı, genellikle savaş, enerji ya da doğurganlık anlamına gelir.
TÖRENLERDEKİ MİSTİK DANS VE MASKELERİN ROLÜ
Maskeler yalnız başına anlam taşımaz; onları canlandıran dans ve müzikle birleştiğinde gerçek kimliğini bulur. Törenlerdeki dansçılar, maske ile birleşerek bir varlık haline gelir. Bu performanslar, yalnızca estetik değil, toplumsal ve dini iletişimin bir biçimidir. Egungunmaskeleri örneğin, Yoruba halkı arasında ölü ataların dünyaya dönüşünü temsil eder. Maskeyi takan dansçının bedeni tamamen kapalıdır, çünkü görünen artık insan değil, ruhani bir varlıktır. Bu törenler, toplumsal düzenin korunması ve kuşaklar arası bağın güçlenmesi için büyük önem taşır.
KOLONİZASYONUN YARALADIĞI KÜLTÜREL HAFIZA
Ne yazık ki, kolonyal dönemde binlerce maske Avrupa’ya kaçırıldı, müzayedelerde satıldı veya Batılı müzelerde sergilendi. Maskeler, bağlamından koparıldığında, anlamlarını da yitirdi. Bu durum, sadece fiziksel bir kültürel gasp değil, aynı zamanda bir hafıza ve kimlik kaybı anlamına geliyor. Bugün birçok Afrika ülkesi, kültürel miraslarını geri isteme mücadelesi veriyor. Nijerya, Benin Krallığı’na ait bronz eserleri; Mali, Dogon maskelerini; Gana ise Ashanti altınlarını geri almak için uluslararası hukuk yollarına başvuruyor.
Günümüz Afrikalı sanatçıları, geleneksel maskelere modern yorumlar katarak geçmişle gelecek arasında köprü kuruyor. Bazı tasarımcılar ve tiyatro sanatçıları maskeleri çağdaş performans sanatlarında, moda defilelerinde ve video kliplerde yeniden işliyor. Senegalli sanatçı Omar Victor Diop gibi isimler, maskeleri sadece nostalji objesi olarak değil, kimlik, direniş ve özgüvenin simgesi olarak yeniden konumlandırıyor. Bu hareket, maskenin ruhunu günümüzün diline tercüme ediyor.
Afrika maskeleri, bir milletin yalnızca geçmişini değil, bugünkü kimlik mücadelesini de temsil ediyor. Bu maskeler sayesinde toplumlar; anlatılmamış hikâyelerini anlatıyor, yaslarını tutuyor, kutlamalarını paylaşıyor. Bir maske; aynı anda hem sessizlik hem de haykırıştır. Afrika maskesi, yüzü gizlemez. Aksine, halkların gerçekliğini gösterir.
Mozambik, Çin ile borç yapılandırmasını gündeme getirdi
Mozambik Devlet Başkanı Daniel Chapo, ülkesinin Çin’e olan 1,4 milyar dolarlık borcunun yeniden yapılandırılması olasılığını doğruladı. Açıklama, İspanya’nın Sevilla kentinde düzenlenen uluslararası bir kalkınma finansmanı etkinliğinde yapıldı. Arka arkaya yaşanan ekonomik daralmalar ve Ekim ayında yapılan tartışmalı seçimlerin ardından patlak veren şiddet olayları, ülkenin zaten kırılgan olan ekonomisini daha da zor duruma soktu. Başkan Chapo, Çin’in Mozambik’in en büyük ikili alacaklısı olduğunu hatırlatarak, borcun ertelenmesi ya da silinmesi fikrinin “uçuk bir düşünce” olmadığını belirtti. Görüşmelerin, karşılıklı ortaklık temelinde yapılacağını vurgulayan Chapo, ülkesinin uluslararası yükümlülüklerine bağlı kalmaya devam edeceğini söyledi.
9,8 MİLYAR DOLARLIK DIŞ BORÇ
Resmi rakamlara göre, 2024 sonu itibarıyla Mozambik’in toplam dış kamu borcu yaklaşık 9,8 milyar dolara ulaştı. Bu borcun %14’ü Çin’e ait. Borç servisinin kamu maliyesine ağır yük bindirdiği ülkede, hükümet mali istikrarı yeniden sağlamak için stratejik ortaklarla temaslarını sürdürüyor. Chapo, ülkenin Uluslararası Para Fonu (IMF) ile de yeni bir mali destek programı üzerinde görüşmeler yürüttüğünü açıkladı. Önceki anlaşmadan yeni yönetimin politikalarına uymadığı gerekçesiyle çıkıldığını belirten Chapo, birkaç ay içinde yeni bir mutabakata varabileceklerini ifade etti.
Mozambik, borçlarını yeniden yapılandıran Afrika ülkeleri listesine katılabilir. Gana, Zambiya ve Etiyopya gibi ülkeler de son yıllarda artan borçlanma maliyetleri ve daralan bütçeler nedeniyle benzer yollara başvurdu. Uzmanlara göre, Mozambik’in bu adımı, sadece ekonomik değil, aynı zamanda jeopolitik dengeler açısından da yakından izleniyor.